moonwalker

Kullanıcı avatarı
By ozgur
#3764
Son Çocuk

Resim

25 Haziran 2009 gecesinden beri dört bir
yanda çocukluğun ölümü üzerine yazılıp
çizilenlerin ışığında çocukluk kavramını
sorgulamak kaçınılmaz oluyor.
Çocukluğun tam olarak ne olduğu, hangi
dönemi ve neleri kapsadığı üzerinde
genel bir uzlaşı olsa da tarihsel süreç
içerisinde aslında çok yeni ve tam
manasıyla modern bir kavram olduğu
genelde gözardı ediliyor. Bunun sebebi,
bireye ömrü boyunca sarsılmaz bir ilham
kaynağı ve zor günlerinde yad edip
yaslanabileceği bir dayanak olan bir
kavramın tamamen iktisadi ve kurgusal
bir yapıdan ibaret olabileceği gibi bir
düşünceyi kabullenmenin imkansıza
yakın oluşudur belki de.
Susam sokağı, terleyince annenin ense
köküne monte ettiği mendil, diz kapağı
kabukları, ödünsüz dürüstlük,
hayalgücünün sınırsızlığını sağlayacak
kadar boş ve özgür vakitler... Hepsi bir kenara bırakıldığında çocukluk çok yeni bir kavram.
Tarihsel düzlemde elbette ki her zaman bir çocukluk çağı vardı. Bu fiziksel bir gerçeklikti ve
değiştirilmesi imkansızdı. Fakat bugün itibariyle devletin bu dünya üzerindeki 18. Yüzyıldan
itibaren bittiğini ilan ettiği çocukluk kavramı sandığımız gibi evrensel ve tarih boyunca
korunmuş değil.
Bir zamanlar çocuk denen şey kısa boylu ve er ya da geç uzayacak insandı. 5 yaşına
geldiğinde bugünkü yetişkin insanlar gibi davranmaları beklenirdi ve tarihsel kaynaklar 20.
Yüzyıl öncesindeki herhangi bir tarih diliminde onlu yaşlarını süren bir bireyin bugünkü
yetişkinlerle hemen hemen aynı olgunluğa ve onlarınki kadar düşünsel bağımsızlığa sahip
olduğu konusunda hemfikir. 13. Yüzyılda “Çocuk Haçlı Seferleri” adı altında 30.000 çocuğun
kutsal toprakları ele geçirme amacıyla Fransa ve Almanya’dan yola çıkıp İskenderiye’de köle
olarak satıldıklarına ilişkin ciddi kanıtlar var. Bugün ise Gülşah, Hülya Koçyiğit’e kavuşmak
için Antalya’dan kamyon kasasına atladığında bir çok anne tırnak yer.
Devlet ve 18 demiştik değil mi? Roma Katolik Kilisesi’ne göre bu yaş 7’ydi. “Akıl çağı”
olarak adlandırmışlardı. Çocukluğun masumiyetine ve korunma içgüdüsüne dair 17. Yüzyıla

kadar herhangi bir ibare yok. Üstelik o dönemlerde de çocukluğun kabullenilişi sadece
aristokrasi sınıfına özgü bir istisna idi. Toplumların tüm katmanlarınca bu gerçekliğin
tanınması yıllar alacaktı.
Modern anlamdaki çocukluğun doğuşuna yol açan tarihsel olay diğer bir çok vakada olduğu
gibi Sanayi Devrimi’ydi. Sokaklarda “yazıyor!” diye ellerinde gazeteyle koşuşturan çocuklar,
Oliver Twist gibi çabucak akla gelen görsellerin tamamı bu döneme dayanıyor. İşçilerin ciddi
anlamda haklarının olmadığı ve 16 saat aralıksız çalışma koşullarının yaygın olduğu bir
dönemde çocuklar yetişkinlerden farklı bir muameleye tabi tutulmuyorlardı. Devletin
çocuklar üzerinde herhangi bir söz hakkı yoktu ve bir çok çocuk aile bütçesine katkı amacıyla
dönem imalathanelerine satılırdı. Ailesi olmayan çocuklar ise büsbütün ortadaydı ve büyük
kentlerde ciddi bir sorun olarak “çocuk suçları” kavramı ortaya çıktı. Gelişen makineleşme
çocuk işçilerin fiziksel yetersizliğini ortaya çıkardı ve yüzyılın sonlarına doğru çalışma
koşullarıyla birlikte, çocukların iş piyasasındaki yerleri de reformize edildi. 16 yaşından
küçük çocukların çıraklık dışında çalışmaları yasaklandı ve iş piyasasından koparılmış
başıboş çocukların suça yönelmeleri kaygısı “zorunlu eğitim” kavramını ortaya çıkardı. Peter
Pan 1902’de yayımlanan The Little White Bird romanında ilk kez ortaya çıktı. Bugünkü
anlamıyla çocukluk da böyle doğdu. 1950’lerin anne, baba ve iki çocuktan oluşan çekirdek
ailesine ulaşılmıştı.
25 Haziran’a dönelim... Bu aslında bir Michael Jackson yazısı. Şu ana kadarki bölümün
büsbütün alakasız geldiğinin farkındayım. Fakat şaşırtıcı olan nokta, çocukluğumuzla birlikte
ölen adamın oldukça ironik bir şekilde çocuğun çocuk olmadığı zamanlardaki temsilcilerinin
belki de sonuncusu olmasıydı. 5 yaşından itibaren deli gibi çalışması ve büyümesi beklenen,
babası tarafından çalışması için şiddete ve tacize maruz bırakılan, tıpkı 20. Yüzyıl öncesi
yaşıtları gibi bugün sahip olduğumuz çocukluk anılarına sahip olmayan biriydi. Ünlü ve
zengin büyümesi yaşamı katlanılabilir hale getirmiyordu. Kriminologların ve sosyologların
kaybedilmiş çocukluk döneminin birey üzerindeki etkileri üzerine tezleri MJ’i George
Orwell’in zengin insanlar için kullandığı “Parası olan bir başka yoksul insan” kalıbına daha da
yaklaştırıyordu. Hataları yaşanmamış çocukluğuna bağlanmıyordu, zira dünyanın en ünlü, en
yetenekli, en yüksekteki insanıydı ve hep orada kalmak zorundaydı. Devletlerin çocuklar
üzerindeki denetimine denk gelememişti zira istihdam rakamlarında bir istatistiki veri
olmayacak kadar zengin ve iş piyasasının dışındaydı. Bir başka eşi daha olmayan bir arka
plan. Hata yapmadan büyümeye zorlanması olabilecek en büyük hedef haline gelmesine
rağmen bununla baş edemeyecek kadar kırılgan yaptı onu. Yıllar yılı üretilen onca şehir
efsanelerini ve iftiraları çürütmek istediğinde türdeşleri gibi esip gürlemiyor, saf, çocuksu ve
utangaç tavırlarla verdiği yanıtlar basın tarafından es geçiliyordu. Çocukken çok paraya sahip
olunduğunda yapılacakların oluşturduğu hayallerin en bilinenlerinden birini gerçekleştirdi ve
kendi çocuk parkını kurdu. Dünya onu kırklı yaşlarını yaşayan insan normlarında yargılamaya
devam etti ve 5 yaşından beri çalışıp dünyanın en ünlü insanı konumuna gelen birinde
otomatikman gözlemlenebilecek farklılıkları suç iftiralarına kaynak olarak kullandı.
Dünyanın hakkını veremediği çocukların en göz önündeki temsilcisi 25 Haziran 2009’da
dünyaya bir çok yanıtı peşpeşe vermenin eşiğinde hayatını kaybetti. O günden beri

Rainbow’un Stargazer parçasındaki zihinleri kontrol eden büyücü yok olmuş gibi farklı açıları
ilk kez görür gibi olduk. Vitiligo’nun nasıl bir hastalık olduğunu, oksijen kabini efsanesinin
saçmalığını, reklam çekimlerinde ciddi derecede yüzü yanan birinin psikolojisinin nasıl
olabileceğini düşünmeye, tartışmaya başladık. Hayatlarımızda nasıl bir etki bıraktığını,
çocukluğumuzun belki de en önemli süreçlerinde onun imzasını görür olduk. Bu da kuşkusuz
bir suçluluk duygusunu beraberinde getirdi.
Blablarino adlı mağazadan bulunmuş Bad klibindeki deri ceketin aynısını sırtıma geçirip
Discorium’da 8-10 kişiyle birlikte söz konusu klibi canlandırmaya çalıştığım, İstanbul’da
konaklarken kaldığı ve okul yolumun üzerinde yer alan otelin kapısında o güne kadar eşini
benzerini görmediğim ve kendisine tahsis edildiğini gazetelerden öğrendiğim arabasını
gördüğümüz an servis camından sarktığım günleri, konserini Beleştepe’den polis gelip
kovalayana kadar izlediğim anları daha net hatırlayabiliyorum şimdi. Ölümüyle gözlerimin
önünden bir perde kalkmış gibi. Bu da açıkçası bir vicdan azabı eşliğinde oluyor. İftiralara
verdiği yanıtlar bu kadar göz önündeyken, çektiği acı bu kadar aşikarken bunları yeni fark
ediyor gibi olmak hiçbir zaman mükemmeliyeti hedeflememiş olsam bile kahredici.
Bilinçaltlarının medya aygıtı karşısında koşulsuz teslimiyeti... Yaş kaç olursa olsun...
Michael Jackson’a dair üretilen efsanelerin ölümüyle birlikte kesilmeyeceği kesin. Geçtiğimiz
hafta yayınlanan ve sahte olduğu açıklanan otopsi raporunda bile MJ’in sıradışı ve
garipsenmesi gerektiği bilinçaltlarına emredilen yönleri bulunuyordu;
“Midesinde bir meyve ve ilaçlar dışında bir şey yoktu” . Doğru olduğunu varsayalım, ee?
Herhangi bir batı ülkesinin üst sınıfından bir kadını ya da erkeği alın ve yaz mevsimine 2 ay
kala o göbeği eritmesini söyleyip bir süre sonra kendisine otopsi uygulayın. Çıkan sonuç
farklı mı olacak?
“Sayısız estetik ameliyatların izleri görülebiliyor”. Doğru olduğunu varsayalım, ee? İlk
örnekteki kadın ya da erkeğe 40’lı yaşların ne kadar yaklaştığını anlatın ve tanıdığınız bir
plastik cerrahın kartını verin.
“Ağrı kesici ve anti-depresanlara bağımlılığı görülebiliyor”. Doğru olduğunu varsayalım, ee?
Kim bağımlı değil ki?
Medyanın bir insanı tanımadaki rolü MJ’in ölümünden sonra daha şiddetli tartışılacak
kuşkusuz. İnsanların sıradışı yeteneklere sahip bireyleri kurumsal bir şiddetle yıpratma klişesi
bize 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren radikalleşen bir süreç gibi gelebilir. Peki gerçekten
öyle mi?
“5 yaşından beri sahnelerde, görüntüsü bir yaratığı andırıyor, ölü gibi soluk bir teni var, çok
sıska ve cinsel tacizle suçlanıyor” Bu kalıp ilk bakışta MJ için söylenmiş gibi duruyor fakat
gerçekte 19. Yüzyılda dünyanın belki de ilk süper starı Niccolo Paganini için kullanıldı. O
güne kadar kimsede görülmemiş yeteneklere sahip bir keman virtüözü olan Paganini hayatını
turnelerde geçirmiş, sınıfsal ayrımın engelleyemediği bir üne kavuşmuş, sahne performansıyla

izleyenlere çığlıklar attırıp nihayetinde bayılmalarına yol açan konserlere imza atmıştı.
Değişik görüntüsü ve kostümleriyle hakkında efsaneler üretilmiş ve bunların en ünlüsü olan
üstün yeteneği için ruhunu şeytana sattığı dedikodusu ölümüne kadar kendisine eşlik etmiş ve
hatta öldükten sonra da Başpiskopos kendisi için bir Hıristiyan cenazesi yapılmasını
yasaklamıştı. Ciddi ciddi ruhunu şeytana sattığına inanılıyordu! İclal Aydın ve Nihal Bengisu
Karaca gibilerinin mesleki açıdan köklerini 19. Yüzyıla kadar takip edebiliyoruz böylece.
Küresel medyayı ağırlayan ziyafet sofrası ölümünden sonra da toplanmayacak gibi.
Sevenlerine düşenin ne yapmak olduğunu sıralayamayacağımız kadar çeşitli hayran kitlesine
sahip biri için sanırım en iyisi müziğini daha çok nesile ulaştırmak ve kendisinin fazlaca
hassas olduğu konulardaki gerçekleri iradesini, hükmünü esaretten kurtaramamışlar karşısında
olanca gürlükte haykırmak olacak.
Her şey için sonsuz teşekkürler MJ.
Tüm çocuk işçilere ithaf edilmiştir.

Orijinal metin; Avi Albohayre
Çeviri; marla_b

www.mjturkfan.com
long long title how many chars? lets see 123 ok more? yes 60

We have created lots of YouTube videos just so you can achieve [...]

Another post test yes yes yes or no, maybe ni? :-/

The best flat phpBB theme around. Period. Fine craftmanship and [...]

Do you need a super MOD? Well here it is. chew on this

All you need is right here. Content tag, SEO, listing, Pizza and spaghetti [...]

Lasagna on me this time ok? I got plenty of cash

this should be fantastic. but what about links,images, bbcodes etc etc? [...]

Swap-in out addons, use only what you really need!