- 19 Şub 2019, 08:17
#1138
BRUNO MARS: Bütün sanatçılar Michael Jackson gibi olmayı arzulamalı. Onun yıldızlar için çıtayı yükselttiğini düşünüyorum. Buradan bütün şarkıcılara sesleniyorum. Hangi tarzı yaptığınız önemli değil, her zaman Michael Jackson gibi olmak istemelisiniz! Çünkü yaptığı her şeyde ayrıntılara önem verdi. Eldiveni, şapkası, dansları, klipleri, şarkı söyleyiş tarzı; kısacası yaptığı her şey onun ikonik Michael Jackson olmasını sağladı. Ben de onun gibi fedora tarzı fötr şapka takıyorum ama nedeni saçlarımın hep karmakarışık olması…
JESSIE J: Ne zaman bir Michael Jackson şarkısı duysam kıpırdayamıyorum, kilitleniyorum resmen. Onun şarkılarındaki büyü inanılmaz. Ne zaman bir klibini ya da performansını izlesem tüylerim diken diken oluyor.
MADONNA: Michael Jackson, Ağustos 1958’de doğdu. Ben de öyle. Michael Jackson, Orta Batı’nın varoşlarında büyüdü. Ben de öyle. Michael Jackson’ın 8 kardeşi vardı. Benim de öyle. Michael Jackson 6 yaşına geldiğinde superstar oldu. Ve belki de dünyanın en çok sevilen çocuğuydu. Ben 6 yaşıma geldiğimde ise annem öldü. O kısa yoldan bu yolculuğa başlamıştı. Benim annem olmadı ama onun da çocukluğu olmadı. Ve bir şeyiniz eksik olduğunda o şeyi saplantı haline getirirsiniz. Ben çocukluğumu anne figürü arayarak geçirdim. Bazen başarılı olduğum da oldu. Ama çocukluğunuzu yeniden nasıl yaratırsınız? Hem de hayatınızın geri kalanında tüm dünyanın gözleri sizin üzerinizdeyken? Michael Jackson’ın dünyanın gördüğü en büyük yeteneklerinden birisi olduğuna dair şüphe yok. 8 yaşındayken bile şarkı söylediğinde sizin kalbinize sözleriyle sanki deneyimli bir yetişkinmiş gibi dokunurdu, öyle hissettirirdi. Fred Astaire gibi zarif şekilde dans ederdi ve Muhammed Ali gibi vururdu. Müziği açıklanamaz bir sihirin katmanı altındaydı. Sadece sizi dans ettirmezdi, sanki uçacakmışsınız gibi bir his verirdi. Olmak istediğiniz şeyi düşlemenize teşvik ederdi. Size ilham verirdi, çünkü kahramanlar böyle yapar. Michael Jackson da bir kahramandı. O dünyanın dört bir yanındaki futbol stadyumlarında konserler verdi, yüz milyonlarca albüm sattı, Cumhurbaşkanları ve Başbakanlarla yemekler yedi. Kızlar ona aşık oldu. Erkekler de onu çok sevdiler ve örnek aldılar. Herkes onun gibi dans etmek istedi. Dünyanın dışından gelmiş gibiydi ama aynı zamanda bir insandı. Birçok sanatçı gibi o da utangaçtı ve kendisini güvensiz ve rahatsız edildiğini hissediyordu. Kanka olduğumuzu söyleyemem ama 1991 yılında onu yakından tanımaya karar vermiştim. Onu yemeğe davet ettim, dedim ki “Ben ısmarlıyorum. Arabayı da ben süreceğim; yalnızca sen ve ben”… Kabul etti ve hiçbir koruması olmadan evime geldi. Arabamla lokantaya gittik. Karanlıktı ama hala güneş gözlüğünü takıyordu. Dedim ki: “Michael, bir limuzin ile konuşuyormuş gibi hissediyorum. Gözlerini görebilmem için güneş gözlüğünü çıkartabilir misin?”… Kısa bir süreliğine durdu, sonra gözlüğünü pencereden dışarıya fırlattı, bana bakıp göz kırptı ve gülerek “Beni şimdi görebiliyor musun? Daha iyi mi?” diye sordu. O anda hem savunmasızlığını, hem de cazibesini gördüm. Akşam yemeğinin geri kalanında ona patates kızartması yedirdim, şarap içirdim, tatlı ısmarladım ve hatta küfür bile ettirdim. Bunlar kendisinin yapmasına izin vermediği şeyler gibiydi. Daha sonra evime gidip bir film izledik. Divanda iki çocuk gibi oturduk ve filmin ortalarında bana sokulup elimi tuttu. Sanki romantizmden ziyade bir arkadaş arıyor gibiydi. Onu memnun ettiğim için mutluydum. O sırada bir süperstar gibi hissetmiyordu, bir insanmış gibi hissediyordu. Sonra birkaç kez daha dışarıya çıktık ama bir sebepten dolayı bağlarımızı kopardık.Daha sonra cadı avı başladı. Michael hakkında arka arkaya negatif hikayeler çıkıyordu. Onun acısını hissettim. Tüm dünyanın size karşı olmasının nasıl bir his olduğunu bilirim. Çaresiz ve savunmasın olmanın nasıl bir şey olduğunu bilirim. Toplumsal linçin gürültüsü o kadar çoktur ki sesinizi asla duyuramadığınızı düşünürsünüz. Ama benim bir çocukluğum oldu. Ben hata yapmaya izinliydim ve üzerimde parlak sahne ışıkları olmadan kendi yolumu bulmuştum. Michael’ın öldüğünü duyduğumda Londra’daydım. Turnemin başlangıcına sadece günler kalmıştı. 1 hafta sonra da Michael oralarda sahne alacaktı. O anda tek düşündüğüm şey onu terk ettiğimdi. Onu hepimiz terk etmiştik. Bir zamanlar dünyayı ateşe veren bu görkemli varlığın bir şekilde parçalanmasına izin vermiştik. Hepimiz yargılamakla meşgul iken o bir aile kurmaya ve kariyerine yeniden başlamaya çalışıyordu. Çoğumuz ona sırtımızı döndük. Çaresizce onun anısını yaşatmaya çalışmak için internete girdim ve televizyonla sahnedeki şarkı söyleyip dans edişlerini izledim. Ve sonra “Aman Allahım! Çok eşsizdi, çok orijinaldi, çok enderdi ve onun gibi birisi daha çıkmayacak. O Kraldı” dedim kendi kendime… Ama o aynı zamanda bir hümanistti ve ne yazık ki hepimiz insanız ve maalesef bazen bir şeyleri kaybettiğinizde değerini anlarız. Bu olumlu konuşmamı sonlandırırken 9 ve 4 yaşındaki oğullarımın Michael Jackson’ı saplantı haline getirdiklerini söylemek istiyorum. Evimde apış arasını tutmalar ve moonwalk’lar aldı başını gidiyor. Tüm yeni jenerasyon onun dahiliğini keşfetmiş gibi görünüyor ve onu yeniden yaşatacaklar. Umarım Michael şu anda her neredeyse bunları görüp gülümsüyordur. Evet, Michael Jackson bir insandı ama lanet olsun, aynı zamanda bir kraldı. Yaşasın Kral!